Burak Çınar
  Yaşanacak Yer: Thalwil
 

YAŞANACAK YER: THALWIL

Öncelikle, Thalwil ile tanışmamız nasıl oldu onu anlatayım. İsviçre’de ne yapılır, neresi gezilir diye eşimle beraber araştırırken, görülmesi gereken yerler arasından bir tane Wild Park bulduk. Baktık ücretsiz ve bugün açık, hemen Zürih’ten trene atladık ve yaklaşık bir saat keyifli tren yolculuğunun ardından Thalwil’de indik.

Trenden inince ilk başta normal ve sıradan bir Avrupa kasabası olarak gözüktü gözümüze Thalwil.

Az yürüyerek Wild Park’a giden otobüs durağına vardık. Otobüs duraklarında otobüslerin kaç dakika sonra gelecekleri elektronik olarak yazıyor. Baktık 15 dakika kalmış, hemen oracıkta bulunan Migros’tan değişik yiyecek ve içecekler aldık yanımıza. Sonra durağa gittik, tam vaktinde otobüs geldi ve kısa bir süre sonra da Wild Park durağında indik.

Zaten gittikçe yollarda binalar azalmaya başlamıştı ve indiğimiz durak ormanın kenarında, köy havasında, harika, tertemiz bir yerdi. Düşünün ki ormanın içinde bir medeniyet var. Ama dev ve sık ağaçların olduğu bir orman değil de daha seyrek ve kısa ağaçlı bir orman hayal edin. Yollar kaymak gibi, çöp yok, kalabalık yok, insan yok, apartman yok, sadece tek veya çift katlı güzel villalar var, aralarında metreler var, yanyana değiller, sonra ufak bir kilisesi var, uzaklara bakınca alabildiğine yemyeşil bir görüntü, ne yana dönseniz aynı güzel görüntü.

Wild Park’a doğru yürürken yollarda tek başına gezen Saint Bernard cinsi köpekler gördük. Çok uslular ve yanınızdan geçerken yüzünüze bakıyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam boynunda varil temalı tatlı bir tasmaları da vardı.

Yol boyunca köpek gezdirenler için lazım olabilecek çöp poşeti aletleri ve küçük çöp kutuları da mevcut.

Yol üzerinde yer alan büyük bir kavşağın göbeğinde inekler var. Türkiye’deki inekler gibi sinekli ve kirli değil. Temiz ve tüyleri parlak. İneğe yakından bakınca sanki hayvanın gözünün içi gülüyor. Hayvanlar memnun.  

Wild Park’ın girişine yaklaştıkça özgür dolaşan keçiler, ceylanlar ve değişik koyungillerden hayvanlar gördük. Yola çıkmamaları için ufak bir çit yapılmış ama onun dışında serbestler, hatta dağa tırmanan keçiler bile var.

Daha da yürüdükçe Wild Park’ın içine girmişiz farkında değiliz. Park denilen devasa yer dışarıyla arasında bir geçit ya da bir kapı olan bir yer değil, çevresi tellerle ve duvarlarla örtülü bir yer hiç değil! Parka ne ara girdik fark edemedik dedim; çünkü Türkiye’den alışık olduğumuz bir demir kapı, suratsız bir görevli ya da bir şeyler satmaya çalışan adamlar göremedik.

Wild Park tam olarak bir yürüme parkı aslında. Normal bir hayvanat bahçesi olarak düşünmemek lazım çünkü Avrupa’daki hayvanat bahçeleri çok kalabalık olur, çok fazla görevli olur ve çok fazla hayvan olur. Ama Thalwil’de ki Wild Park öyle değil. Çok büyük bir alan, çevresini kestiremiyorsun, görevli çok az, hayvanlar da az veya serbest olduklarından bir arada göremediğinden az geliyor.

Wild Park’ta adından da anlaşılabileceği gibi içinde kurtlar, ayılar, vaşaklar ve çeşitli vahşi hayvanlar da mevcut. Tabi bu hayvanlara fazla yaklaşamıyorsunuz. Yine serbestler ve alanları çok büyük, yani alanlarının ucunu bile göremiyorsunuz ama çevreleri yüksek çitlerle kaplı. Bazı vahşi hayvanları görebilmek için ağaçlara yapılmış tahta alanlara çıkmak gerekiyor.

Sadece parkın içinde tam bir gün geçirilebilir. Koşmak için, yürümek için, dinlenmek için ideal bir yer. Parkın içinde yiyecek içecek satan bir yer veya bir restaurant yok. Dediğim gibi serbest bir yer. İşletmesi yok.

Patika yollarda yürürken ve kurtları izlerken bir baktık ki kocaman ormanın içinde sadece ikimiz kalmışız. Böyle olunca haliyle biraz korktuk. Çünkü biz biraz hayvanat bahçesi şeklinde işletmeli bir yer olacağını tahmin ediyorduk. Haliyle böyle serbest, devasa ve uçsuz bucaksız bir yer çıktığında ikimiz de şaşırdık.

Birkaç saat Wild Park’ta gezinmenin ardından aynı yollardan geri dönmeye başladık. Kurtlar, ayılar, sonra ceylanlar, inekler, Saint Bernard köpekler derken yine otobüs durağındaydık.

Otobüse binerken ise kalbimizi oracıkta bıraktık. Avrupa’nın ve Türkiye’nin hiçbir yerinde böyle olmamıştı. Kendimi şu ana kadar hiçbir yere ait hissetmemiştim, insan bir mekânı neden sever, sevdiği insanlar vardır da ondan. Ama o mekânda sevdiği insan yoksa orayı sevmez. İşte Thalwil böyle değil, oradan kimseyi tanımıyoruz, kimsemiz yok ama dünyada mutlu olarak yaşayabileceğim bir yer varsa işte orası Thalwil’dir.

Otobüste dönerken kafamda bin tane düşünce oluştu tabi. Bize nasıl dünya zindan geliyorsa ve yaşamak bazen eziyet oluyorsa; orada yaşayan insanlara ise dünya bir cennet oluyor. Böyle olunca insan tabi ki sonsuza kadar yaşamayı ister. Bir Ümraniye’ye bak, bir Thalwil’e bak. Aradaki fark ölçülebilse, bu fark cennet ile cehennem arasındaki fark kadar olacaktır, eminim…


Burak Çınar (2012)

 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol